18 Ocak 2020 Cumartesi

FOTOĞRAFÇI TÜRLERİ

Tarık Yurtgezer


Fotoğrafçıları sınıflandırırken, genelde çalıştıkları konuya göre isimlendirerek sınıflarız. Örneğin, fotoğrafçı doğa fotoğrafları çekiyorsa doğa fotoğrafçısı sınıfına sokarız. Aynı şekilde belgesel fotoğrafçı, sokak fotoğrafçısı, manzara fotoğrafçısı, portre fotoğrafçısı, gibi sınıflamalar hep fotoğrafçının yöneldiği konuyla ilgilidir.

Ben burada farklı bir sınıflama denemesi yapmak istiyorum. Fotoğrafçılar, fotoğrafla ilgili tutumlarına, fotoğrafa olan yaklaşımlarına bakılarak da sınıflandırılabilirler. Bu sınıflamayı yaparken sokağın köşesindeki dükkanında vesîkalık fotoğraf çeken esnafla, reklam ve düğün fotoğrafçılığı yapan meslek erbâbını dışarda bırakıyorum. Benim söz konusu ettiğim sınıflama 30 yıldır içinde bulunduğum camia ile yani Fotoğraf Sanatı Federasyonu aracılığıyla ülkenin fotoğraf gündemini belirleyen amatör fotoğraf dernekleri, ayrıca fotoğraf klüpleri, internette ve sosyal medyadaki paylaşım siteleri ve grupları ile ilgili. Şimdi bunları görelim:

AHLAKÇILAR:
Bunlara "ahlakçı" dememim nedeni, çalışmaların temeline ahlaki bir ilke yerleştirmeleridir. Bu ilke, çoğunlukla toplum yararıdır. Yaptıkları çalışmanın mutlaka topluma yararı olacak şekilde sonuçlanması başlıca düşünceleridir. Bu nedenle toplumun sosyoekonomik, etnik ve cinsiyet olarak ötekileştirilen, itilen kesimleriyle ilgilendikleri gibi yoksul insanların ve emekçilerin sorunlarını fotoğraf aracılığıyla yansıtıp kamuoyu oluşturmak, böylelikle bu sorunların çözümü yolunda bir katkı sağlamak başlıca ilkeleridir. Eğer doğa fotoğrafı çekiyorlarsa mutlaka bir çevre sorununu dile getirmeleri gerektiğine inanırlar.
"Mademki fotoğraf çekiyoruz, bu çektiğimiz fotoğraflar seslerini duyuramayan birilerinin sesi olmalı" diye düşünürler. Fotoğraf çalışmalarının temeline böyle ahlaki bir ilke yerleştirince de fotoğraf çalışmasından beklenen nihâî erek bu ilkenin hayata geçmesidir. Bu anlamda pragmatist bir anlayışa sahip olduklarını söyleyebiliriz. Aynı zamanda özgeci'dirler.

BİLGİCİLER:
Genellikle makro çiçek, kelebek ve kuş fotoğrafçıları ile bazı portre fotoğrafçıları arasında görülen bir tutumdur. Bilgicilere göre, fotoğraftaki konunun ne olduğu çok önemlidir. Fotoğrafı çekilen şey çok ender rastlanan bir tür ise değerli bir fotoğraf olarak kabul edilir. Bu nedenle bir çok durumda fotoğrafın içeriği biçmin önüne geçer. Bilgici fotoğrafçılar, çektikleri şeyin ne olduğunu latince ismine varıncaya kadar öğrenirler. 
Ünlü yazar, şair ve sanatçıların portrelerini çeken fotoğrafçıları da bu gruba dâhil edebiliriz.

BİÇİMCİLER:
Bu fotoğrafçılara göre, fotoğrafta önemli olan sanatsallıktır. Fotoğrafın neyi gösterdiği değil, o şeyi nasıl gösterdiği önemlidir.Yani, konu çok önemli değildir, o konunun ele alınışı önemlidir. Bu nedenle biçimciler, çalışma masalarının üzerinde duran bir fincanın kulpunu bile fotoğraflarlar. Modernizmin sanat anlayışını benimserler. Nesnel gerçekliği bir içgörüyle (contemplatio) kavrayıp fotoğraflarında dışa vurduklarını savlarlar. Onlara göre bir sanatsal yaratımdan beklenen de budur. Bu durumda nesnel gerçeklik, içselleştirilmiş bir nesnel gerçeklik olarak dış nesnel gerçeklikten daha farklı bir boyuta yükselmektedir. Bu içselleştirilmiş nesnel gerçekliğin dışa vurularak nesneleştirilmesi de sanat eserini meydana getirir.
İşte, biçimcilere göre fotoğrafın da, bir sanat eseri olarak böyle bir süreçten geçmesi gerekir. Bu nedenle fotoğrafın neyi gösterdiği önemli değildir. Çünkü nesnel gerçeklik, bir öznel gerçeklik olarak dışa vurulduğu vakit fotoğrafta görülenin ne olduğunun, nerede ve ne zaman çekildiğinin önemi kalmaz, ışık, renk, form, çizgi gibi ögeler birer ifade aracı olarak önem kazanır. Bu tutumun en uç haline soyut fotoğraflarda rastlarız.
Ahlakçı fotoğrafçılar nasıl ki iyiyi ve yararlıyı amaçlıyorsa, biçimciler de güzele ulaşmayı amaç edinmişlerdir.

MODACILAR:
Burada kastedilen tekstil firmalarına iş yapan moda fotoğrafçıları değildir. Modacılardan kastım, belli dönemlerde fotoğrafta trend olan konulara yönelen fotoğrafçılardır. Bakarsınız bir dönem semâzen fotoğrafları moda olur, bu fotoğrafçılar kafileler halinde Konya'ya akın ederler, bir dönem gelir buz tutmuş Çıldır gölünde havaya fırlatılmış bir sazan balığı çekmek için Doğu Ekspresine doluşup Kars'a giderler. Binlerce, belki milyonlarca kez çekilmiş ve bu nedenle klişe haline gelmiş bir fotoğrafı illaki ben de çekmeliyim diye yanıp tutuşurlar. 

TEKNİKÇİLER:
Bu fotoğrafçılar fotoğrafın teknolojisine hayrandırlar. Fotoğraf çekmekten ziyade o fotoğrafı çekmelerini sağlayan donanımı severler. Dillerinden yeni çıkan modellerin özellikleri düşmez. Adeta birer uzmandırlar. Hemen her markanın gövde ve lens özelliklerini bilirler. Sıklıkla model yenilerler ve yeni aldıkları her gödeye , lense ve aksesuara fetiş muamelesi yaparlar. Bazıları da fotoğraf işleme programlarına aşıktırlar ve çok iyi de kullanırlar. Panaroma ve HDR yapmayı çok severler. "Sekiz kareden yaptığım bir HDR" diye fotoğra not düşerken içten içe bir gurur duyduklarını da hissedersiniz. Sanki objektiflerin hiperfokal mesafesi yokmuş gibi bir manzaranın, hiç gerek yokken, beş ayrı noktasına netleme yapıp beş ayrı kare çekerek bunları photoshop'ta istifleyerek tek bir kare elde ederler. Kısacası, sonuçtan çok teknolojik sürece önem verirler. Fotoğrafları da teknolojinin sağladığından fazlasını sunmaz.

KONUŞKANLAR
Bu tür fotoğrafçılar fotoğraf üretmekten çok laf üretirler. Özellikle derneklerdeki söyleşiler ve gösterilerde herkese nasıl bilgili olduklarını göstermek için çabalarlar. Gösteri veya söyleşi yapan konuğu sıkıştırmak için teknik terimlerle süslü sorular sorarlar. Dışarıdan bakıldığında allame-i cihan dedirtecek bir görüntüleri vardır ama fotoğrafçı olarak hiç de öyle değillerdir. Bu kadar bilgiçce konuşmadan sonra beklentiniz olağanüstü fotoğraflardır ama yılda bir fotoğrafını ancak görebilirsiniz o da karma dernek sergisinde. Fotoğraf da, edilen onca lafın çok altındadır. Ayrıca ne bir kişisel sergileri vardır ne bir albümleri ne de yazdıkları bir kitap. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz sözündeki anlamın tam tersi bir fotoğraf anlayışları vardır. Yine de mutludurlar.

YARIŞMACILAR:
Herkes fotoğrafçılığının belli dönemlerinde, özellikle de fotoğrafa başladığı yıllarda yarışmalara katılmıştır, hala katılanlar da vardır. Bu doğal bir durumdur ama bazıları ödül kazanmayı fotoğrafçılığının temel hedefi haline getirmiştir. İyi bir fotoğrafçı olmak için bol bol ödül kazanmak gerektiğine inanırlar ve bunun için bütün yarışmaları takip ederler. Hangi kuruluş, hangi tarihte, hangi konuda fotoğraf yarışması düzenliyor, bütün bunların bilgisine sahiptirler. Yarışma seçici kurullarını isim isim bilirler. Kim hangi tür fotoğraflardan hoşlanır? gibi çözümlemeler yapıp yarışmaya ona göre fotoğraflar gönderirler. Bu nedenle geniş bir konu yelpazesi içinde çalışırlar. Bazıları hedefi yüksek tutarak FIAP ünvanı almak için uluslararası yarışmalara katılırlar. Yeterli puanı tutturduklarında bu ünvana kavuşurlar. Ama genellikle ünvanı aldıktan sonra üretkenliklerinde bir gerileme olur.

Bu sınıflamaya başka başlıklar da eklenebilir ama ben bu kadarını yeterli görüyorum. Fotoğrafa böyle farklı farklı yaklaşımların olması gayet normal bir durumdur. Kim nasıl mutlu oluyorsa fotoğrafla o şekilde ilgilenebilir, bunda hiç bir sakınca yoktur. Sakınca, fotoğrafçının kendi yaklaşımının biricik doğru olduğunu sanmasındadır.