20 Kasım 2013 Çarşamba

KÜÇÜK BİR BATI KARADENİZ GEZİSİ


Yazı: Tarık Yurtgezer

Fotoğraflar: Nilgün Yurtgezer      
                       Doğa Yurtgezer
                       Tarık Yurtgezer


Kurban Bayramı tatilini fırsat bilip üç gün ailecek Bartın civarına kaçtık.  Yanımızda iki DSLR ve bir adet de gelişmiş kompak makine vardı. Bartın denilince hemen akla Amasra ve Çakraz gelir ama biz Bartın’ın pek bilinmeyen bir mekanında konakladık.  

 
 Sabah çıktğımız yolculukta öğlene doğru Bartın’a ulaştık ve hemen Güzelcehisar yönüne doğru devam ettik. Güzelcehisar’a varmadan önce İnkumu’nda küçük bir mola verip fotoğraflar çektik.




Daha sonra Güzelcehisar’ın tek konaklama tesisi olan Hisar pansiyona vardık. Pansiyon sahibemiz Saniye hanımın pişirdiği barbunları yiyip çayımızı içtik ve biraz dinlendik. Güzelcehisar Bartın merkeze bağlı ve denizden yüksekte bir köy. Hemen aşağısında güzel bir kumsalı var. Kumsalın iki tarafı kayalıklarla sınırlanmış. Sağ taraftaki kayalıkta bitki örtüsü arasında dikkatli bakılınca farkedilen, köyün adını aldığı bir Ceneviz kalesi var. Kumsalın sol tarfında ise dağlardan dümdüz inen ve denize saplanan, beni de fotoğrafik olarak çok cezbeden bazalt sütunlar mevcut.



 
Dinlenmenin ardından fotoğraf çekmek için kumsala indik. Ben doğruca bazalt sütunlara yönelirken Nilgün ve Doğa kumlarda fotoğraf aradılar. Onlar batmakta olan güneşle oynarken ben de Günbatımını ve sonrasını fotoğrafladım. Akşam yemeğinden sonra odamıza çekildik ve uyuduk.


 


 
 



 

Ertesi sabah kahvaltı sonrası arabamıza atlayıp doğruca Amasra’ya gittik. Kaleiçinde ve limanda fotoğraflar çektik.



 





Öğene kadar vakit geçirdiğimiz Amasra’dan sonraki durağımız Çakraz’dı. Ancak Çakraz’ı o eski sevimli köy olmaktan çıkmıştı. Burada fazla oyalanmadan yolumuza devam edip Kurucaşile’nin bir köyü olan Tekkeönü’ne ulaştık. Tekne yapım atölyeleriyle ünlü olan bu şirin köyde bayram olaması nedeniyle atölyelerin hepsi kapalıydı. Biz de küçük limanında fotoğraflar çektik. Ben özellikle mendireğin dışındaki devasa kumtaşı kütlenin fotoğraflarını çekmek için bir hayli oyalandım. Daha sonra yolumuza devam edip kıyı boyunca manzaranın keyfini çıkararak Cide’ye kadar gittik. Artık akşam oluyordu. Biz de dönüşe geçtik. Dönerken Gidereos’a uğradık. Daha önce bir kaç kez geldiğim ve çok sevdiğim bu koyda bir kaç kare fotoğraf çektiysek de çevreye saçılmış çöplerin fazlalalığından dolayı pek keyif almadık. Zaten gün boyu gezdiğimiz cennet gibi mekanların bir çöplük görünümünde olmasından çok rahatsız olmuştuk. İşin daha vahim yanı yerel halkın bunu bir sorun olarak görmemesi, bunu kanıksamış olmalarıydı.






 
 
Akşam yemeğimizi Amasra’da yedik. Amasra’da tabiki balık yenir ve balığı da mundar etmek olmaz. Sonra tekrar Güzelcehisar’a döndük ve yattık.

Ertesi sabah kahvaltı sonrası pansiyonumuza veda edip Safranbolu’ya doğru yola çıktık. Bartın Safranbolu arasını güzel manzaralar eşliğinde katettik. Bir ara yolun her iki tarfındaki çınar ağaçlarını fotoğraflamak için durduk.


 

Öğlene doğru vardığımız Safranbolu’da ilk işimiz Hıdırlık tepesine çıkıp kenti yukarıdan fotoğraflamak oldu. Daha sonra çarşı içinde dolaşarak fotoğraflar çektik. Cinci Han’ın avlusunda bir yorgunluk çayı içtik. Avlunun üzerine gölge yapması için gerilen brandanın fotoğrafik duruşu bizi yine cezbetti ve onu da fotoğrafladık.








Gün akşama yaklaşıyordu ve yola çıkma zamanı gelmişti. Rahat bir yolculuğun sonunda Ankara’ya ulaştık. Üç günlük seyahatimizde bedenen yorulmuş ama bol bol fotoğraf çekerek ve doğayı içimizde duyarak terapi yapmıştık. Yani çok dinlenmiştik.